GAZETECİ OLMAK ONURUMUZDUR
Aslında bu hafta, önceki belediye başkanı Çakır ile mevcut başkan Ali Çelik’in dönemini inceleyen, kıyaslayan, bir yazı için niyetlenmiştim. Bunun için Mahmutlar’da vatandaşlarla konuşmuş, konuştuklarımı da kısa metinler halinde not almıştım. Ancak gazetemizin, yalnızca Mahmutlar’da ve Alanya’da değil, bölgede gündemi belirleyen bir haberi üzerine, aşağıdaki yazıyı yazmam, adeta farz oldu.
Ey Sevgili okur, şimdi sen elinde tuttuğun bu gazeteyi okuyabilesin diye bizim başımıza gelen değil “ pişmiş tavuğun “, yenmiş sindirilmiş, def edilmiş tavuğun bile başına gelmez. Beynimizi satarak yaşadığımız bu ülkede, “ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranmak” mümkün. Cilalamadığımız kim varsa bize düşman. Adliye önünde resmini çekmeye çalıştığımız basit hırsızdan, rüşvette suçüstü basılmış memura; sevgilisiyle kaçamağını yakaladığımız kodamana, reklamını yapmadığımız siyasi partiye kadar, herkes bize karşı. Kimsenin azıcık teline dokunmaya gelmiyor. Vay, sen misin bunu yazan!
“Dünyada ilk çıkan gazeteye ait bir belge Mısır’da bulunmuştur. Bundan yaklaşık 3400 yıl önce Nil Nehri kıyılarında bulunan bir tablet dünyanın ilk gazetesi olarak nitelendirilmiştir. Mısırlılar, bu tabletlere önemli olayları yazmışlar ve bu tabletler elden ele dolaşmıştır.” Yani, ilk gazeteden bugüne 3400 yıl geçmiş, gazete ve gazetecinin kaderi değişmemiştir. Ey sevgili okur! Ucu ucuna denkleştirdiğimiz elektrik, su ve telefon faturalarını hangi zorluklarla ödüyoruz, bir bilsen. Bir bilsen bazen otobüs paramız olmadığı için yürüdüğümüz yolları. Sana, becerebildiğimiz kadar başarılı bir gazete okutmak için, oradan oraya nasıl koşturduğumuzu bir görsen. Ey sevgili okur! Üzerimize binen bu ağır yükten, şikâyetimiz yok. Mağduriyetimizden, eksik kalanlardan, utanmıyoruz. Çünkü biz siyaset pazarında “Ali
Cengiz oyunuyla” köşe dönmeye çalışan politikacı değiliz. Biz gazeteyiz, gazeteciyiz…
Gazete ve gazeteci ezilenin, haklı olanın, horlananın, ihmal edilenin yanında olursa, mesleğimize ait şeref payesini göğsünde bir madalya gibi taşımaya hak kazanır. Yoksa yolsuzluk, usulsüzlük yapan egemenlerin dümenine duran, suyuna giden, etliye sütlüye karışmayan, güçlüden yana kalem oynatanlar bizden değildir. Ticarette girdiği birçok işi sonuçlandırmak, ihale kapmak, siyasi bir kariyer yapmak için gazete çıkaran işadamının yaptığı da gazetecilik değildir. Çünkü bilginin ve fikrin bahçesi, eğlence mekanların da masa masa dolaşan konsomatrislerin koynu değil ki parayla girilebilsin.
Mahmutlar Post’un geçen hafta “Burası Somali değil” manşetiyle duyurduğu haber, gerek Mahmutlar’da gerekse Alanya’da ses getirdi. Bir ailenin dramı, bir toplumun vicdanına sunuldu. En büyük mülkü amirinden, mahalle bakkalına kadar herkes, habere konu olan aileye yardıma koştu. İşte gazetecilik budur… Oysa bu insanlar habere konu olmadan öncede bizim içimizde yaşıyordu. Kimimizin komşusu, kimimizin tanıdığıydı. Hiç birimiz yoksulluk içinde çırpınan bu insanları fark edemedi. Gazeteci hiç kimsenin göremediğini görüp, onu en iğneleyici, kanatıcı ve iç acıtıcı şekilde dile getirendir.