RAMAZAN AYI VE ORUÇ
Yüce Allah’ın engin rahmet, mağfiret ve bağışlamasının diğer zamanlara göre daha fazla olduğu, sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın güzel örneklerinin verildiği Ramazan Ayı’na bir kez daha erişmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu fani dünyada bir müslümanın hayatındaki en büyük gaye yaratıcısını kendinden razı etmek olmalıdır. İşte, bu hedefi gerçekleştirmek için, kişiye sunulan en büyük fırsatlardan biri, belki de en büyüğü Ramazan ayındaki oruç ve diğer ibadetler, hayırlar, hizmetlerdir. Hele karşılığı Sonsuz Merhamet Sahibi tarafından özel olarak verilecek olan orucu, layıkıyla tutmak, ulaşılacak en büyük mutluluk ve Rıza-i İlahi sırlarından biridir.
Ramazan her yönüyle bir ibadet mevsimidir. Her mü’min namazı, orucu, iyilikleri hizmetleri ve duâsıyla bu rahmet ve bereketten nasibini almaya çalışır. Bilerek veya bilmeyerek yapmış olduğu günahları için Allah’tan af diler. Rabbine niyazda bulunur. Cenâb-ı Hak da kulunun bu samimi dua ve niyazını karşılıksız bırakmaz, günahlarını affeder, rahmetine garkeder.
Ubâde bin Samit (r.a) anlatıyor: Ramazan ayının başladığı bir günde Rasülullah Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyurdu: “İşte bereket ayı olan Ramazan geldi. Artık Allah’ın rahmeti sizi kuşatır. O ay, yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyle ise kulluğunuzla kendinizi Allah’a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayandır.”
Yine Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam Şaban ayının son günlerinde Ramazana girerken irad ettiği bir hutbede şöyle buyurdu: “Ey insanlar büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınızın üstüne düştü. Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazı meşru kıldı. Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır. Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer. Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ay mü’minlerin rızkını arttıracak aydır. Bu ayda her kim oruçlu bir mü’mine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”
Ashâb-ı Kiramdan bazıları, “Ya Resulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, “Allah bu sevabı bir tek hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile oruçlu mü’mine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:
“Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.
Bu ayda kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse, Allah da onu affeder ve Cehennemden uzak tutar. Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasleti fazlasıyla bulundurmaya çalışınız. Bu dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisinden ise hiçbir zaman ayrı kalamazsınız. Rabbinizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, Kelime-i Şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.
Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan Cenneti istemek, diğeri de Cehennemden Allah’a sığınmaktır. Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.” Rabbim, bizleri Ramazanı Peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda değerlendirenlerden eylesin.
Ramazan, her yıl aşınan değerleri onarmaya, kaybolan değerleri yeniden kazandırmaya gelir. İç âlemimizi zenginleştiren manevî değerler Ramazanda doruğa ulaşır. İnsan ilişkilerini düzenleyen ahlâkî erdemler, Ramazanda bütün toplumu kuşatır. Ramazan bir gönül yapma, sevgi ve rahmet ayıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, “Oruç tutan nice insan vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir. Oruç, insanı (her türlü kötülükten koruyan) kalkandır. Sakın oruçlu iken kötü söz söylemeyin, biri size sataşacak olursa ben oruçluyum, deyin.” buyurmuşlardır. Bu yüzden orucu sadece midemize değil; elimize, dilimize ve bütün uzuvlarımıza tutturmalıyız.
Ramazanın manevi ikliminin çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Özümüze dönerek gaflet ve cehalette geçen günlerimizi sorgulamalı, hata ve günahlardan temizlenme isteğimizi artırarak kendimizle hesaplaşmalıyız. İyi ve güzel davranışları artırarak, geçici ve kötü şeyleri de terk ederek 11 ayın geride bıraktığı manevi kirleri temizlemeye çalışmalıyız.
Fert ve toplum olarak huzura, sevgiye ve saygıya ve birbirimizi anlamaya ihtiyacımız vardır. Günlük hayatımızda kişisel zaaflardan dolayı ortaya çıkan birtakım eksiklikleri ramazan ayını fırsat bilerek gidermeliyiz. Ramazanın en önemli özelliklerinden biri bireyselleşen, yalnızlaşan ve yabancılaşan insanı şefkat ve rahmetle kucaklayıp toplumsal hayata katmaktır. Ramazan ayını aç, fakir ve kimsesiz insanlara ulaşmanın en önemli mevsimi olarak değerlendirmeliyiz. Dargınlarımızı barıştırmalı, dünyevi istek ve arzularımızın yoğunluğu sebebiyle ihmal ettiğimiz akraba ve komşu ilişkilerimize önem vermeliyiz. Zor şartlarda yaşamını sürdüren insanlarımızın maddi-manevi yardımına koşup bu zaman diliminde hiç olmazsa acılarına ortak olmalıyız.
İnşallah bu Ramazan ayı, bütün güzellikleriyle gönüllerimizin derinliklerinde yaşanan, yoksullarla, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla güzelliklerin paylaşıldığı güzel günler olur.
Oruçla İlgili Bilinmesi Gereken Çeşitli Hükümler
Unutarak yiyip içen kimse, orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yese kendisine kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez.
Oruçlu iken kusan bir kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse kaza lâzım gelir. Fakat kusmakla orucunun bozulmadığını bildiği halde yer ve içerse kendisine hem kaza hem de keffaret gerekir.
Ramazanda gündüzleyin uyurken ihtilâm olan kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse, bundan dolayı orucun kaza edilmesi lâzımdır. İhtilâm olmanın orucu bozmadığını bildiği halde kasten yerse kendisine kaza ve keffaret gerekir.
Bir kadın falan gün ayhali günümdür zannıyle orucunu bozsa, fakat o gün ayhali olmasa, eğer o günün orucuna baştan niyet etmemişse, kendisine kaza gerekir. Niyet ederek o günün orucuna başladıktan sonra orucunu bozarsa keffaret gerekir.
Dişler arasından çıkıp tükrüğe karışan kan, tükrükten fazla veya tükrüğe eşit olup yutulursa orucu bozar. Tükürükten az ise bozmaz.
Dişlerini fırçalayan kimse orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yeyip içse kendisine keffaret gerekir.
Abdest esnasında ağzına su alırken elinde olmayarak boğazına su kaçsa, eğer oruçlu olduğu hatırında ise orucu bozulur ve kazası gerekir. Eğer o esnada oruçlu olduğu hatırında değilse orucu bozulmaz.
Ramazan ayından oruç borcu olan bir kimse, bunları kaza etmeden öbür Ramazan gelse evvelâ Ramazan orucunu tutar, önceki Ramazandan kalan borçlarını sonra tutar.
Ramazan orucunu kaza ederken, bu oruçları isterse peşpeşe, isterse aralıklı olarak tutar. Borçlarını bir an önce ödemesi bakımından peşpeşe tutması daha iyidir.
Bir kimse, hasta olduğu için Ramazanda orucunu bozsa ve iyileşmeden ölse kendisine bir şey gerekmez.
Başlanan keffaret orucu bitmeden Ramazan ayı girerse, keffaretin yeniden tutulması gerekir.
Astım hastalarının nefeslerini açmak için ağızlarına sıktıkları sprey orucu bozmaz İzahı yukarıda bulunmaktadır
Oruçluyken diş tedavisi yaptırmak; tedavi esnasında ağızda biriken kan ve suyun yutulmaması şartıyla orucu bozmaz
Oruçluyken makyaj yapmak orucu bozmaz
Oruçluyken dudağa sürülen ruj orucu bozmamakla beraber rujun emilmesi, tadına varılması mekruhtur. Orucun anlam ve gayesi göz önünde tutulduğunda oruçluyken ruj sürmemek orucun sıhhati açısından yerinde bir harekettir.
Yıkanmak, duş almak, yüzmek orucu bozmaz Ancak ağza kontrolsüz su kaçırmamak ve yutmamak şartıyla. Peygamberimiz oruçluyken gusül almış, yıkanmıştır
Teravih Namazı
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (46)
Teravih namazı Ramazan gecelerine mahsus bir namazdır. Orucun değil Ramazanın sünnetidir. Hastalık, yolculuk gibi mazeretleri sebebiyle oruç tutmayanların da teravih namazını kılmaları sünnettir. Hem erkekler, hem de kadınlar için sünnet-i müekkededir. Cemaatle kılınması sünnet-i kifâyedir ve sevabı çoktur. Evde de, tek başına veya cemaatle kılınabilir.
Ramazanda teravih namazında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmek, yani hatimle teravih namazı kılmak da sünnettir.
Peygamber Efendimiz:
Cemaatle kılınan namazın faziletinin tek başına kılınan namazdan yirmiyedi kat fazla olduğunu” bildirmiştir.
Orucu, Ramazandan Sonraya Ertelemeyi Mübah Kılan Özürler
Bir kimsenin Ramazan orucunu sonraya bırakabilmesi için geçerli sayılan özürler şunlardır:
1) Hastalık: Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir.
2) Yolculuk: Ramazan ayında en az 90 km. mesafeye yolculuğa çıkan kimse oruç tutmayabilir. (Hamza el-Eslemi adındaki sahabî peygamberimize yolculukta oruç tutup tutmayacağını sorunca peygamberimiz ona:
-“İster tut, ister tutma” diye cevap vermişti. Oruç tutmasında bir güçlük yoksa yolcunun oruç tutması daha hayırlıdır.
3) Zor Görmek: Orucu bozmak için ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse orucunu bozabilir. Bozduğu orucu sonra tutar.
4) Gebe ve Emzikli Olmak: Gebe veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir. Gebelik ve emziklilik hali sona erince tutamadığı günleri kaza eder.
5) Şiddetli Açlık ve Susuzluk: Oruçlu bir kimse açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddî bir zarar geleceğinden korkarsa, orucunu bozabilir. Sonra uygun bir zamanda tutamadığı oruçları kaza eder.
6) Yaşlılık ve Düşkünlük: Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir.