İL OLMAYA HAZIRLANAN ALANYA!
Yaz bitmiş sonbahar son bulmuş. Evinde kış ayının kasvetli ve soğuk ruhuyla berabersin. Radyoyu ya da televizyonu açıyorsun ve şu şarkı başlıyor: Begonvil boy vermiştir şimdi.
Yasemen basmıştır Bodrum’u.
Kokusu geldi rüzgârın
Bi’ kelebek öptü boynumu…
İnsan hemen gözlerini kapatıp Bodrum’u, denizi, begonvili, maviyi, yasemeni ve kelebeği gözünde canlandırır.
Sonra nereyi özler, nereyi görmek ister?
Elbette Bodrum’u.
Aslında her şehrin bir şarkısı, kendisiyle özdeşleşen bir çiçeği ve sembol yani resim çektirilecek nokta yerleri olmalı.
Portakal çiçeği festivali denilince Adana ama altın portakal denilince Antalya gelir akıllara.
Alanya denilince mesela!
Meseladan devamla.
Avokado ve muz elbette önemli ama mimoza kokmalı şehrin bir bölümü.
Mesela Kestel denilince begonvil, Mahmutlar denilince mimoza, Demirtaş denilince badem çiçeği, Konaklı denilince gece sefası, Cebel-i Reis’e yaban çileğini yakıştırmalıyız.
Ürgüp- Göreme arasında bir at arabasını süsleyip içine çiçek ekmişti yüreği güzel biri.
Yol kenarında onlarca araba durur ve orada resim çektirirdi insanlar.
Bizde de güzel yerler var ama ya Bizans ya da Selçuklu eseri.
Mesela yeni neslin bölgemizi tanımlayan simge olmuş hangi eseri var?
Ya da bir kış günü Alanya’yı özletecek hangi şarkı?
Her festivalde şehrimize şöhretli ve değerli birçok sanatçı geliyor.
Ben olsam “kaç para kardeşim bunun maliyeti, 2 katını vereceğim ama bana bir Alanya bestesiyle” gel derim.
Ben olsam kıyı bandını boydan boya begonvil, mimoza ve zakkum ile donatırdım.
Şehre gireni deniz ve doğa görseliyle etkilerdim
Bu şehir hala hak ettiği kültürel seviyeden uzak.
Bu şehir hala deniz güneş sarmalıyla yoluna devam ediyor.
Bu şehir hala Torosların, Kuşyuvası gibi bir hazinenin farkında değil.
Bu şehrin sahillerinde hala deve gezdirerek turist ağırlaniyor.
Bu şehir hala kekik dolu dağlarını keşfedemedi.
Bu şehir hala karton koli istifi gibi ucube yapılara bel bağlamış durumda.
Bu şehrin tam ortasında “Naula’ isimli Antik Kent var ama buz gibi eriyor her geçen günlerde.
Bu şehrin göbeğinde ara gazıyla böğüren kamyonları, Baretta gibi saydıran motorları, kulakları sağır eden kuş serisi araçları konuşuyoruz ve hala önlem yok.
Yabancıya satış durursa şehrin batacağını konuşuyoruz ama satmadan nasıl kazanç sağlanır hiç konuşmuyoruz.
Bodrum’u, Alaçatı’yı, Çeşme’yi konuşuyoruz.
Ne yok bu şehirde ya da ne eksik o kıskandığımız şehirlerden?
Vizyon yok mesela.
Para var, pul var ama estetik bir kent anlayışı yok.
Disiplin yok, çıkıp bir bakın ana caddelere hatırlı sahipler tarafından kafeye dönüştürülmüş, araç park yeri olmuş yaya kaldırımları.
Denetim yok, küstürürsem oy alamam kaygısı şehir disiplinine yenilmiş.
Yerel seçimlere sayılı aylar kala şunu istiyorum.
Belediye Meclis üyeleri mimar, müteahhit ve inşaat mühendisi çoğunlukta olmasın.
Mesela: bir ressam ve heykeltıraş, iyi bir müzisyen, oya örmeyi bilen ev kadını da olsun.
Şehrin imajını değiştirecek, sahiliyle doğasıyla mıknatıs gibi insanları çekecek bir kent sözü ve ekip istiyorum.
Olur mu?
Olsun artık!