TAKLACI GÜVERCİNLER
İki katlı ahşap evinin çatısı rengarenk kuşlarla doluydu. Merak edip birgün yanına varıp sordum “Bu kadar kuşu nereden buldun, niye besliyorsun, isimleri var mı?” gibi bir dolu soru. “Hepsinin adı var, şu hareli olanın adı Hugo Sanchez” dedi.
“Niye?” dedim.
“En iyi taklayı o atıyor da ondan” dedi.
Son olarak “Takla atmayı nasıl öğretiyorsun?” diye sordum.
Başladı anlatmaya “Daha yavruyken başlarım bunları eğitmeye, ağaç yaşken eğilir misali. Usta bir kuşu koyarım meydana ve elimle yem atar gibi yaparım, o yemlediğimi sanır ve kalkar, kalktığı an ters tarafa yem atarım o an takla atar ve tersi yönde ki yemi alır. Ufaklıklarda usta kuşu taklit etmeye başlar. Ben onları beslerim ki bu bedava yemektir, onlarda takla atarak beni eğlendirir”
Biran düşündüm “Bedava yemek için özgürlüğünden vazgeçip bir kafeste yaşamak, bir avuç yem için birine kul köle olmak!”
Hayatı bu kıssadan yola çıkarak irdelediğimde, toplumumuz içinde bazı insanları o taklacı güvercinlere benzetirim.
Bedava yaşamı, emek vermeden geçinmeyi huy edinmiş milyonlar var ve bu yemleyenin de takla atanın da işine geliyor. 45 kilo ya var ya yok bir kadın, çekmeli ilkel bir arabayla durdu çöp konteynerinin yanında, eğilip işe yarar dönüştürülebilir ne varsa attı arabaya, takdirle izledim, alın teri bir insanı ancak bu kadar yüceltir.
Elinin ekmeğini yiyen insan elin ekmeğini yiyenden daha değerlidir benim gözümde.
Son yıllarda Kaymakamlık, Belediyeler, Siyasî partiler, Dernekler ve Vakıflar aracılığıyla geçim sağlamaya çalışan ama sağlıklı olduğu halde iş beğenmeyen ya da çalışmak istemeyen o kadar büyük bir kitle oluştu ki sormayın.
Devletimizin elinde tüm vatandaşlarımızın verileri var.
Eğer gerçekten bu insanların çalışmaya engel bir mazeretleri varsa gereken yapılmalı.
Eline koliyi alanın o ezik ve muhtaç vatandaşlarla resim çektirmeleri ise işin başka bir görgüsüzlük boyutu.
Aç gezip dişine kürdan saplayan utangaç ve yüzü kızaran insanlarımıza ne oldu sahi?
Tepesine çay atılan, başka bir partinin mitinginde tavuk döner için kavga eden, bir devlet büyüğü gelince “Ne getirdi’ diye eline bakan insan yapımıza şaşıyorum.
Gerçek ihtiyaç sahiplerine devlet rencide etmeden elbette sahip çıksın lafım yok ama vatandaşın vergisini yatırım yerine bunu alışkanlık haline getiren, iş beğenmeyen bu kesime aktarmak, 12 saat çalışıp vergisini veren, evini geçindiren insanımıza haksızlık değil mi?
Sosyal devletin görevi belli, tüm vatandaşlarını kayıt altına alacak, iş bulamayana işsizlik maaşı verecek, iş bulunduğu halde çalışmayana “Sen kötü niyetlisin” diyerek yardımı kesecek. Ülkenin hangi şehrine bakarsan aynı manzara, bize ait değerler yavaş yavaş yok oluyor. Bedavacı o insanları gördükçe, takla atsın diye güvercin besleyen o kuşbaz geliyor gözlerimin önüne.
Eskiden “Limon satar muhanete muhtaç olmam” derdi insanımız.
Ne oldu bize? Bu dönüşüm bu gidişat hiç hayra alamet değil ama sahip memnun, yem bedava, çalışmak yok, emek vermek yok, kuş memnun.
Takla keyif verici.
Koskoca devletin bakanı bile
“Beni seviyorsan takla atta inanayım” dememiş miydi?