BİLİM VE FELSEFE GEREKSİNİMİ (2)
Bazı kavramlar varki bu kavramların toplumca benimsenerek uygulanması toplumun geleceğini olumlu yönde etkiler.
Bu kavramlar içinde yer alan bilim ve felsefeye gerekli önem vermeyen toplumlarda bu boşluk genelde inanç kültürü ile doldurulur.
Bu konuyu daha öncede 16 Kasım 2015 tarihli Mahmutlar Post Gazetesi’nde dile getirmeme rağmen konunun önemi nedeniyle yinelemekte fayda görmekteyim.
Bilindiği üzere felsefe eleştiriyel olmak kaydı ile bir düşüncedir. İnsanın gördüğü duyduğu ve bildiği her şeyi sorgulamaktır felsefe. Yaşanan olayları akıl süzgecinden geçirmektir.
İnsan tüm yönleri ile araştırdığı, sorguladığı eleştirdiği yönde gerçeğe ulaşır ve yaşam o insan için daha mutlu ve yaratıcı bir hale gelir.
Felsefenin bu kadar önemli olmasını nedeni araştıran, sorgulayan kişiler sayesinde bilim kavramının ortaya çıkmasıdır. Başka bir deyiş ile bilimin kaynağı felsefedir.
O halde bilim nedir?
Öncelikle neden insan yaşamında bu kavrama gereksinim duymuştur.
Bilim; konusu görgül ve nesnel olan ve bu konularda çıkarımlar yapma olanağı sağlayan sistemli bilgiler kümesidir. Bu tanımı ayrıntıya girmeden açıklamaya çalışırsak özellikle insan ve insan ilişkilerinde önemli bir yer olan toplumbilim dalını baz alırsak yapılmak istenen araştırmada bir varsayım saptayarak bu varsayım üzerinde örneğin; anket tekniğini kullanarak herhangi bir araştırma yapılabilir.
Burada önemli olan çıkarım yapma olanağı sağlayan varsayımın akıl ve mantığa uygun bir şekilde olmasıdır. Bu kavramları özet halinde açıkladıktan sonra toplum olarak özellikle çok partili döneme gelindiğinden başlamak kaydı ile günümüze kadar toplum neden bilim ve felsefeye bu kadar uzak kaldı?
Çünkü toplumda gittikçe artan oranlarda inanç kültürünün egemen olduğu ve bu kültür nedeni ile kişiler gördüklerini bildiklerini ve duydukları her şeyi sorgulayamadıkları gibi gerektiğinde yaşanan olayları da akıl süzgecinden geçiremedikleri için genelde toplumun bilim ve felsefeden uzak kaldığını söyleyebiliriz.
Hal böyle olunca toplumsal yapımız okumayan yazmayan araştırma yapmayan ve olayları irdelemeyen bir yapıya bürünür.
Felsefe bir düşüncedir. Felsefedeki amaç olayları akıl süzgecinden geçirmek kaydı ile sorgulamaktır. Aydınlıktan, eleştiriyel yaracı akıldan çekinenler önce felsefeye karşı cephe almışlardır. Cephe almalarındaki amaç toplumca yaratılmak istenen eleştiriyel akıldan çekindikleri içindir.
İşte toplum olarak en büyük eksikliğimiz felsefe ve bilime karşı yeterli önemin verilmediğini söyleyebiliriz.
Yapılan araştırmalarda örneğin; Japonya’da ulusal gelirden bilime ayrılan pay yüzde 4 İngiltere’de yüzde 3 olmasına karşı ülkemizde bu oran ancak binde 8 olduğu görülecektir. Denilebilir ki gelişmiş ülkelerin yaşam koşulları eğitim ve teknolojik vb. gibi durumları farklı olabilir.
Ancak bu koşullar hep böyle mi devam edecek böyle mi kalacak?
İşte burada bizi yönetenlere büyük görevler düşmektedir. En başta felsefe kavramının ne olduğunu ya da neyi ifade ettiğini topluma benimsetmemiz gerekir. Toplum olarak edilgen bir yapıdan etken bir yapıya geçmek zorundayız.
Bunun için toplumca bilim ve felsefeye çok önem vermeliyiz. Vermediğimiz taktirde yaşanan tüm olayları görerek, bilerek akıl süzgecinden geçirmek kaydı ile sorgulayamayız.
Unutmayalım Yüce Atatürk’ün bilim hakkında zamanında söylediği ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ deyişini her zaman toplum olarak göz önünde bulundurmak zorundayız.