KAYBEDİNCE ANLAŞILAN DEĞERLER
Bir zenginliğin, bir güzelliğin, bir mutluluğun velhasıl bir muhteşemliğin ta içindeysen kıymetini anlayamıyorsun.
Ne zaman ki onlardan mahrum kaldık yani ne vakit sevdiklerimizi, bizi mutlu eden değerlerimizi kaybediyorsak o zaman değerini anlıyor ve kıymetini biliyoruz.
TRT Belgesel kanalında Manavgat Beşkonak köyünde çekilen bir belgeseli izlerken çok şeyi ihmal ettiğimizi gördüm.
… 20’li yaşlarda bir genç hanım şöyle diyordu, “Biz her gün bu güzelliklerin içinde yaşıyoruz. Mesela adamlar ta uzaklardan gelip bu çayda rafting yapıyorlar ama bizler hep onlara uzaktan bakıyoruz. Kardeşim sordu ki “Abla denize girmek nasıl bir şey?” ben dönüp cevap veremedim, çünkü bende hiç denize girmedim” …
Çok etkilendiğim bir söz oldu.
“İçinde yaşadığımız güzelliklerin ne kadar farkındayız ve o güzellikleri ne kadar hak ediyoruz?” diye sordum kendime.
Bu yazıyı sıcak bir Pazar günü kaleme alıyorum.
Yazdan kalma bir gün ve sahillerimiz tıklım tıklım dolu.
Saat 12’de deniz taşlarını kırmaya başlayan iş makinesinin sesi bana ninni gibi geliyor.
Demli çayımdan her bir yudum aldığımda durup “Bu kıyılar başka bir milletin elinde olsaydı, bir Pazar günü kepçeyle taş kırarak mı ıslah ederlerdi yoksa bilimsel bir yöntem bulurlar mıydı, mendirek gibi filan?” diye düşünüyorum.
İçinde olduğumuz bu güzelliklere çok ucuza ulaştığımız için mi kıymetini bilmiyoruz?
Elin Danimarkalısı, Almanı, Rus’u elinde torba çöp toplarken ‘bizlerin o çöpleri oraya atan olmasının’ altında yatan sebebi çözemiyorum.
“Belediye sahillere bakmıyor” diye düşünüyorum ama Belediyenin sahile yaptığı duş ve tuvaletin daha ertesi gün Tsunami görmüş Japon köyü gibi olmasına aklım ermiyor.
“Dış güçler” diyeceğim ama adamları bir kez olsun yere tükürürken görmüşlüğüm yok.
Sahildeki kamelyanın ahşaplarını söküp nargile ve mangal yakanları gördüm ama onlar mülteci. Adamların bir güneşlenişi var, o kumlara özenle uzanıp denizin tadını çıkarmaları “Görmemişler ne olacak” diye kendimi teselli ediyorum.
Neyi çok bulursak ondan bıkıyoruz, ne avucumuzdaysa çabuk bırakıyoruz, ne göz ucumuzdaysa göz kaçırıyoruz.
Bol bulduklarımızı aşağılıyoruz “Fasulye de kendini nimetten sayar” diye aşağıladık ama kilosu 30 lirayı geçti.
Dört mevsimin yaşandığı, her bölgesinde farklı bir güzelliğin sergilendiği bu cennet yurdun bile değerini biz bilmiyoruz ama pasaportla gelenler biliyor.