ANADOLU YAĞMA HASAN'IN BÖREĞİ-Rıfat Kıymaz

Geçen hafta köşemizde Anadolu’muzun doğu, batı arası bir geçiş köprüsü olduğunu, asırlardır gelen, geçen hanı gibi çalıştığını büyük medeniyet ve imparatorlukların beşiği olduğunu kısa kısa yazmıştık. Bu kadar zengin topraklar ve devletlerde bu yoğun gelen geçen trafiğinden nasiplerini almışlar, kısacası yağmalanmışlar durmadan.
Eski devirlerde savaş galipleri ele geçirdikleri topraklarda yükte hafif pahada ağır ne varsa alır, kalan sağlardan da esirler alır çekip giderlerdi. Bazıları yeni idareler kurar, bir müddette öyle yağmalarlardı. Avrupa devletlerinin dünyanın pek çok yerinde böyle sömürgeleri vardı.
Osmanlı imp. Çöküş devrinde yabancı ülke ve zenginliklerden alınan borçlar ödenemeyince alacaklılara ya toprak verilmiş ya da imtiyazlar verilmiştir. Buda imparatorluğun sonunu getirmiştir. Ticari ve dini haklar yanında tarihi kalıntılarında ve hatta hazinelerinde bulunup kaçırıldığını hep okuyoruz. Akdeniz’in maden kadar kıymetli ıtırlı bitkilerinin egedeki bazı maden işletmelerinin aleyhimizdeki hakları son yıllara kadar sürüp gitmiştir.
Bir dostumdan dinlemiştim, 75’li yıllarda bir feribot ziyaretinde kulak misafiri olmuş, uzay araçlarında ve roketlerde kullanılan çok kıymetli bir madenin yurtdışına kaçırıldığına…
Yurdumuzun kaplıcaları ile meşhur yerlerinden birinden çok şifalı çamuru kepçeler ile kazınarak kamyonlara yüklenip başkentimize götürülmüş. Yöre insanı takipte öğrenmişler ki oradan da Amerika’ya gitmiş.
Görsel ve yazılı basından yaşamın gidişatına baktıkça korkulu ve üzüntülü bir şekilde aklıma bu konuda iki yer geliyor; biri doğudaki petrol ve altın madenlerimiz ki halen toprak altındalar. GAP projesinin topraklarının kimlerin eline geçtiği ki meclis araştırmaları her seferinde örtülüp gidiyor. Diğeri Antalya – Isparta yolu üzerindeki Sığla ormanlarında ne var ki yabancıların dikkatini çekiyor, stratejik bir maden mi acaba… Bildiklerimi paylaştım saygıdeğer okurlarım. Hayırlı ramazanlar dilerim.