TOPLUMSAL BİLİNÇ DÜZEYİMİZ (2)
Bir toplumun bilinç düzeyi (seviyesi) denildiği zaman öncelikle sorumluluk duygusunun oluşması, bu olgunun oluşması için de o toplumda yaşanan ya da yaşanacak olaylar karşısında zamanında ve yerinde gerekli tepkinin verilmesi gerekir.
Bununla birlikte, toplumun gidişinden sorumluluk duyulması, toplumsal birliğe katılarak etkili olunması, yaşamsal sorunlarla bütünleşerek örgütlü bir şekilde davranılması toplumsal bilinç düzeyinin artarak gelişmesine neden olur.
Verilen örnekleri çoğaltabiliriz.
Bu örnekler dikkate alındığında acaba bizim toplumda bilinç düzeyi yeterli bir ölçüde gelişti mi?
Bu soruya olumlu yanıt veremeyiz.
Nedenlerinin başında “bilgili” olmakla “bilinçli” olmayı karıştırmamız gelmektedir.
Bilgili olmak, bilgi sahibi olmak demektir.
Toplumsal kültürümüzde bu durum “diploma sahibi” olmakla eşdeğer olarak tutulur.
Bu durum o kişilerde bilgi birikimin var olduğunu gösterir.
Ancak her bilgili olan da “bilinçli” değildir.
Bilinçli kişiler ise ne yaptığını, neden yaptığını bilen ve neye hizmet ettiğini düşünen kişilerdir.
Bilinçli toplumda yetişen kişilerde olayları neden-sonuç ilişkisine göre
değerlendiren ve yaşadığı ya da yaşayacağı olayları akıl süzgecinden geçiren kişilerdir.
Bu durumun oluşması öncelikle aileden başlar.
Aile bilinçli ise o ailede yetişen çocuklar da bilinçli olur.
Bu durumda yetişen çocukların yaşadığı olayları sorgulama yetenekleri de gelişir.
Bununla birlikte öğrencilere gördükleri öğrenimin yanında bilinçli bir eğitim yöntemi uygulandığı takdirde o ortamda yetişen öğrenciler yaşanan olayları daha nesnel bir şekilde değerlendirirler.
Esasında demokrasi kültürünün ana amacı bilincin ve duyuncun (vicdanın) gelişmesinin temelinde laik bir eğitim sistemi yatmaktadır.
Laik eğitim sisteminin o toplumda uygulanmasıyla birlikte düşünen, araştıran ve araştırdıklarını topluma sunmaya çalışan aydınlara büyük bir gereksinim duyulmaktadır.
Demem o ki; bir toplumda aydın kişiler çoğaldıkça bilinç düzeyi artarak gelişir.