YEMİN VE KEFFARETİ -Nazif fethi Yalçınkaya
İnsanoğlu söz söylediği zaman sözünün güvenilir olması için, sözünü kuvvetlendirmede bazı yollar kullanır. Sözün kuvvetlendirilmesi için başvurulan yolların başında ise, yemin gelmektedir. Yemin, bir kimsenin Allah’ın adını veya sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Meselâ “Vallahi şu işi yapmayacağım”, “Vallahi şu yere gitmeyeceğim”, “Vallahi borcumu ödedim” şeklindeki beyanlar böyledir.
Günümüzde en çok kullanılan yeminlerin başında “Vallahi, Billahi, Tallahi” gibi lafızlar gelmektedir. Yemin, yapan tarafından yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur. Yüce Rabbimiz bizlerden yemin ettiğimiz zaman yeminlerimizi yerine getirmemizi istemektedir.“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl suresi:91 )
Özellikle günümüzde alış-verişlerde müşteriyi inandırmak adına yemine sıkça başvurulduğunu görmekteyiz. Oysa ki, doğru bile olsa kişi, sıkça yemin etmekten sakınmalıdır. Sevgili Peygamberimiz “Alış verişte çok yemin etmekten sakınınız. Yemin mala sürüm kazandırır; fakat sonra mahveder.”( Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1725)buyurarak, yeminin tekrar tekrar kullanılmasının kişiye bir kazanç sağlamadığını bizlere bildirmektedir. Yemin yapılış şekli bakımından üç kısma ayrılmaktadır.
1-Yemin-i Lağv: Geçmiş veya şimdiki zamana ait bir iş üzerine öyle olduğunu sanarak yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödediğini sanarak “Borcumu ödedim” diye yemin etmesi böyledir. Ayrıca dil alışkanlığıyla, hiçbir içerik taşımadan vallâhi, billâhi diye söz arasında edilen yeminler de lağv yeminidir. Bu tür yeminden dolayı kefâret gerekmez. Ancak ağız alışkanlığıyla konuşurken ikide bir yemin edenlerin bu kötü âdeti en kısa sürede bırakması gerekir.
2-Yemin-i Gamus: Geçmiş veya şimdiki zamana ait bir iş üzerine bile bile, kasten ve yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödemediğini bildiği halde “ödedim” diye yemin etmesi böyledir. Böyle bir yemin büyük günahtır. Çünkü bunun günahı kefaretle affolunmaz. Tevbe ve istiğfar edilmesi gerekir. Şayet bu yemin ile bir başkasının hakkı elinden alınmış ise bu hak sahibine verildikten ve ondan helallik alındıktan sonra Allahtan af dilemek gerekir. Ayrıca bazı insanlar az veya çok olsun bir dünya menfaati için yalan yere yeminlerde bulunarak şahitlik yapmaktadırlar ki, böyle bir işi gerçekleştirenlerin durumlarını Yüce Yaratanımız şöyle haber vermektedir. “Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; işte bunların ahirette bir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır” (Al-i İmran suresi:77)
Sevgili Peygamberimiz de “Yalan yere yemin ederek bir Müslüman’ın hakkını gasbeten kimseye Allah cehennemi vâcip, cenneti de haram kılar.”[11] buyurmuştur.
3-Yemin-i Mün’akide: Geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzerine yapılan yemindir. Bir kimsenin şu tarihte borcunu ödeyeceğine, falanca yerde hazır bulunacağına, şu işi yapacağına yemin etmesi gibi. Bu yemin, yapılacak bir işe Allah’ı şahit tutma demek olup her hâlükârda yerine getirmelidir. Yerine getirilmezse yemin bozulmuş olur ve kefâret gerekir. Yemin-i Münakide’nin keffâreti, sırasıyla bir köle azat etmek veya on fakiri giydirmek ya da on fakiri sabah akşam doyurmak, bunların hiçbirine güç yetiremezse üç gün peş peşe oruç tutmaktır.