TÜRK TİPİ YÖNETİM VE YÖNETİCİLER
Dünyadaki ulusların düşünce tarzları, yaşam tarzlarıyla orantılıdır. Düşünceleri doğrultusunda o ulus akıl ve bilimi baz alırsa düşünce ufku daha geniş olur ve olayları bakış açısında rasyonellik (akılcılık) ilkesi öne çıkar.
Bu ilkenin o toplumda oluşması, o toplumun gelişme düzeyine, daha doğrusu üretken olmasına, üretken olması da o toplumun eğitime, bilime ve sanata verdiği öneme bağlıdır.
Bu görüşten hareketle ülkemizde özellikle bilimsel yönetime, bizi yönetenlerce verdikleri önemi incelersek, üzülerek ifade etmek gerekirse Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar olan zamanda, bilimsel yönetime fazla önem verilmediği için çağdaş bir personel rejiminden yoksun olduğumuz buna bağlı olarak iyi yetişmiş personel sayısından az olduğu, bu durumun kamu yönetiminin verimliliğini olumsuz yönde etkileyeceği görülecektir.
Öte yandan Türk tipinin davranış biçimlerini örnek alarak bazı kişi ve kuruluşlar gözlemlere dayanarak yönetim ve yöneticiler üzerinde yaptığı araştırmada ilginç sonuçlar elde etmişlerdir. Örneğin; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından, “Ülkelerin İş Yapma Tarzları” hakkında gerek özel gerekse kamu sektöründe çalışan yöneticilerle görüşerek hazırlanan rapora göre Türk yöneticilerini; “Çatışmacı, stratejik düşünmeyi ve ekip çalışmasını bilmeyen mükemmel tarif edebilen ancak karmaşık durumlarda karar veremeyen analitik düşünme yeteneğinden yoksun kişiler olarak tanımlanmışlardır.
Bunun yanında Türklere özgü alaturka düşünüş ve davranış tarzlarını, “Kot Pantolonlu Yönetici” adlı bir kitapta toplayan Dr. Murat Toktamışoğlu’nun bu konu üzerinde gözlemlerine dayanarak yaptığı araştırmada ilginç sonuçlar elde etmiştir.
Toktamışoğlu’na göre Türk toplumu çoğu zaman özgüven eksikliği nedeniyle olduğu gibi görünmek yerine olmak istediği gibi görünüyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor. “Toplum olarak sanki kendimizden kaçıyoruz. Yabancı toplumların bizi kendimizden ayırmak için kullandıkları alaturka söylemini de çok benimsedik. Bunu çoğunlukla birbirimizi aşağılamak için kullandık. Alaturka bize özgünlüğü, Türk’e özgünlüğü ifade eden bir yaşam düşünüş ve düşünmeme, günü yaşama, kolaycılık, taklitçilik, laubalilik, disiplinsizlik, rastgelecilik olarak çıkıyor. Fakat değişiyor ve dönüşüyoruz. Artık bizler kendi içimizde bazı şeyleri tanımlarken bizim dışımızda geri kalmışlığı alaturkalık olarak tanımlıyor ve başkalarını küçümsüyoruz”. Yine aynı çalışmada Türk Tipi Yönetim ve Yöneticilerin olumsuz sayılabilecek davranış biçimlerini de şöyle sıralamış;
Hızlı başlayıp daha sonra işi yavaşlatma eğilimindeyiz. Mazeret ve bahane üretme konusunda üstümüze yok. Statükocuyuz, yeniliğe dirençliyiz, değişimi sevmiyor, çekiniyor hatta korkuyoruz… Eleştirilmeyi sevmiyor fakat sık sık eleştiriyoruz. Kısa vadeli çözüm ve yaklaşımları tercih ediyor bu uygulamayla daha büyük sorunları yaratıyoruz… Teorik düşünmeyi sevmiyor, teoriden yola çıkmayan pratik yaklaşımlarla işin kolayına kaçıyoruz…. Uzmanlıktan çok çevredekilere göre karar alıyoruz…. Merkeziyetçi ve mevzuatçıyız… Kolay vazgeçiyoruz…. Çekingeniz….. İletişimden anladığımız sadece konuşmak, dinlemeyi bilmiyoruz. Anlaşılmamanın, yanlış anlaşılmanın hep biz olduğumuz ve karşımızdakilerin bizi anlamadıklarını düşünüyoruz…. Çekişmeyi, itişip kakışmayı seviyoruz… Pasifist davranıyoruz…. Biz yerine Ben’leri’ öne çıkarıyoruz.
Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu örneklerin oluşmasında, düşünce tarzımızın yaşam tarzına dönüşmesinde etkisi büyüktür. Yaşam tarzımızın henüz gelenekçi bir yapıdan kurtulmadığını söyleyebiliriz.
Konu üzerinde bir değerlendirme yaparsak, açıklanan bu görüşlere katılmamak elde değil. Toplum olarak bilimsel yöntemin varlığını ve önemini kavramış değiliz. Bugün çağdaş ülkeler bile yönetimin verimliliği üzerinde durdukları ve attırılmasına dair çareler aradıkları görülmektedir.
Sonuç olarak bilimsel yönetim ve yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda zaman kaybetmeden tüm radikal önlemlerin alınması için siyasal partilere, bilim adamlarına, aydınlara ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir.