MEHMET AKİF ERSOY
27 Aralık iman ve vatan şairimiz Mehmet Akif’in vefat tarihidir. 27 Aralık 2013 günü Akif, birtakım programlarla yâd edildi. Cenab-ı Hakk kendisine rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Diğer taraftan 12 Mart İstiklal Marşı’mızın kabul günüdür. Bu sebeple Hem Mehmet Akif’i hem de İstiklal Marşı’mızı anlamak adına okumakta olduğunuz satırları kaleme almak geldi içimden. Mehmet Akif (Allah’ın rahmeti üzerine olsun), 1873 yılında Arnavutluklu baba Tahir Efendi ile aslen Horasanlı bir ailenin kızı olan Emine Şerife Hanım’ın evliliğinden, İstanbul’un sakin semti Fatih’te doğmuştur ve asıl adı Mehmet Ragif’tir. Ragif, ebced hesabıyla hicri 1290 rakamına karşılık gelmektedir ve bu rakam Akif’in doğum tarihi olduğu için babası özellikle bu adı vermiştir ancak, telaffuzu daha kolay olduğu için zamanla bu ‘Akif’e dönüşmüştür. Malum olduğu üzere bu dönem, Avrupalıların Osmanlı’ya ‘Hasta adam’ dediği, çözülmelerin devam ettiği, koca Osmanlı Devleti’nin toprak kaybı ile gün gün eridiği, çöküşün hızla yaşandığı bir dönemdir. İşin en garibi ise devlet adamlarının da aynı ızdırapla çaresizlikler yaşadığı bir dönemdir. Fakat iman ve umudun hiçbir zaman tükenmediği bir dönemdir. Mehmet Akif, ilk tahsilini mahallesinde yaptı, İslami ilimleri ve Arapça’yı babasından öğrendi. Babası sağlam karakterli, sakin, edep timsali bir kişi idi. Annesi de inançlı ve ibadetli bir kadındı. Akif, babasını,
“Beyaz sarıklı, temiz, yaşça ellibeş ancakVücudu zinde fakat saç sakal ziyadece ak” şeklinde anlatırken, annesi için şunları söyler:
“Annem çok âbid (ibadetine düşkün) bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dinî selabetleri vardı. İbadetin verdiği zevkleri heyecanla tatmışlardı.”
Tahir Efendi çocukları ile yakından ilgilendi. Onları hiçbir zaman ihmal etmedi. Onların ahlakını, kendi iman ve inanç iklimi içinde, kendi sağlam seciyesi ile verdi. Kendisi inandığından taviz vermeden, dürüstlük abidesi olarak yaşadığı gibi oğlu Akif’i de aynı boyaya bezedi. Küçük yaştan itibaren çocuklarının ahlakı ve kişiliklerinin oluşması yönünde her titizliği ihmal etmeyen babasının bu ilgisini Akif’ten dinleyelim:
“Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece, çocuklar sizinle erkence camiye gitsek. Giderseniz gelin amma namazda uslu durun.Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun” deyip alırdı beraber benimle kardeşimi. Namaza durdu mu, haliyle koyverir peşimi, dalar giderdi. Ben artık kalınca âzade, ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde.” Akif, bugün üzerinde en çok durduğumuz ve sürekli vurgulayarak dile getirdiğimiz cami çocuk buluşmasının en güzel ve muhteşem örneğini anlatıyor bizlere. Akif’in seciyesinin sağlamlığının temelinde elbette ki bu iklimin etkisi büyüktür. Ayrıca yetiştiği çevrenin babası Tahir Efendi tarafından verilen ahlaki temeli sarsacak ya da değiştirecek etkisi yok. Zira Akif’in aile ahlak anlayışı ile dışarıda yaşanan ahlak, birbirinin tamamlayıcısıdır. Cami merkezli bir hayat tarzına sahip olunduğu sürece aile ahlakı ile toplum ahlakı arasında bir tutarsızlık olmaz. Yani ebeveynin, ahlakını güzelleştirdiği çocuğunun, toplumda uyum içinde yaşayacağından endişesi olmaz.