AŞURE GÜNÜ
Aşure günü Muharrem ayının onuncu günüdür. Bu yıl aşure günü 13 Kasım 2013 Çarşamba gününe denk gelmektedir. Bir önceki yazımızda (04 Kasım 2013) yazımızda Muharrem ayından bahsetmiştik. Peygamber (SAV) tarafından mübarek olduğu bildirilen ve kendisinin oruç farz kılınmadan evvel oruç tuttuğu ve ashabına da oruç tutmayı emrettiği bir aydır. Daha sonra Ramazan orucu farz kılınınca bu orucu sahabeden isteyen tutmuş, isteyen tutmamıştır. Bu ayın onuncu günü İnsanlık ve İslam tarihinde bir kısım hadiselerin cereyan ettiği bir gündür. Milletimiz tarafından da mübarek bilinerek, bu güne aşure günü denilmiş; tatlısıyla, çorbasıyla aşure geleneği geliştirilmiştir. Yüz yıllardır devam edegelen bu gelenek aynı canlılığı ile devam etmektedir.
Bu gün İnsanlık tarihinde, özellikle Peygamberlerin hayatında önemli hadiselerin cereyan ettiği bir gündür. Peygamberlerin hayatında bu günde meydana gelen olaylar, tarih kitaplarında şu şekilde sıralanır:
1.Rivayete göre, Hz. Nuh’un gemisi tufandan kurtulup, Cûdî dağına Aşûre günü oturmuştur. Bilindiği üzere, Hz.Nuh, Allah’ın emri üzerine kendine inananları yaptığı bir gemiye bindirmiş, tufan gerçekleşince, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardı. (Hûd Suresi, 25-43)
2. Hz. Adem’in tövbesi kabul edilmiştir.
3. Hz. İbrahim Nemrut’un ateşinden kurtulmuştur.
4. Hz. Yakub oğlu Yusuf’a kavuşmuştur.
5. Hz. Musa ve İsrail oğulları Firavunun zulmünden kurtulmuştur.
İslam tarihinde aşure (10 Muharrem) günü meydana gelen ve derin izler bırakan Hz Hüseyin’in şehâdeti gerçekleşmiştir. Bu olay, bütün müsülmanları derinden yaralamış, yıllardır süren bir üzüntü kaynağı olmuştur. Hz. Hüseyin Rasulullah’ın Hz. Ali ile kızı Fatıma’dan olma, Hz. Hasan’ın küçüğü (ikinci çocukları) torunudur. Dedesinin eğitiminden nasiplenmiş; Müslümanların saygı duyduğu, yaşadığı dönemin önemli âlimlerinden birisidir. Hasan ile Hüseyin Peygamber Efendimiz’in çok sevdiği, dizinin dibinden ayırmadığı gözünün nuru torunlarıdır. İkisi de “Cennet çocuklarının efendisi” (Buhârî, “Menakıb”, 22) diye buyurduğu, “Allah’ım, ben onları seviyorum, Sen de sev!” (Tirmizî, “Menakıb”, 31) diye dua ettiği iki ciğerparesidir.
Rasulullah (SAV)’in ahrete irtihalinden sonra sırısıyla; H: Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (R. Anhüm) halife oldular. Sonra, Hz. Muaviye halifeliği döneminde, beş yıllık bir çalışmadan sonra oğlu Yezid’in Veliahtlığını sağladı. Bunu Bazı müsülümanlar kabul etmedi. Özellikle Hicaz Bölgesi (daha ziyade Medine’de kalan sahabe) kabullenmedi. Muaviye’nin Hicri 60 yılında vefatından sonra Oğlu Yezid halife oldu. Ancak, Hüseyin b. Ali (Hz. Hüseyin), Abdullah b. Zübeyir, Ab dullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebi Bekir (Hz. Ebu Bekir’in oğlu) gibi Peygamber Efendimiz dönemi çocukları olan ve sahabenin önemli şahsiyetlerinden bir kısmı Yezid’in halifeliğini kabul etmediler. Taraftarlarının daveti üzerine Medine’den Kufe’ye yola çıkan Hz. Hüseyin, Yezid’in görevlendirdiği bir ordu ile Kerbela’da karşılandı. Teslim olması istendi, ancak kabul etmedi. Çıkan savaşta, etrafında bulunan ve bir kısmı akrabası olan 70 kişi ile birlikte Hicri 61 yılının Muharrem ayının 10. (Aşure) günü şehit oldu. Bu olay, tarihin sayfalarında bütün ızdırabıyla kalmasıyla birlikte, halen üzüntü ve kederiyle İslam dünyasının ortak derdidir. Rasulülluh’ın ümmetiyim diyen her müslüman, Ehl-i Beyt’e olan derin sevgisi ve muhabbeti ile bu acıyı ruhunda hisseder.
Ancak bu ortak dert, bütün müslümanların derdidir. Kin, nefret ve düşmanlık sebebi değildir. Hz. Hüseyin’in Şahadeti o zamanın kendi dinî, siyasî ve sosyal şartları içinde değerlendirilmesi gereken bir olaydır. Ayrışma, bölünme, müslümanların birlik ve bütünlüğünü yıpratamaya sebep olamaz. Allah ve Rasulü aşkıyla Ahiret gününe inanan her müslüman ehl-i beyt sevgisiyle bütünleşmeli, müsülümanların birlik ve beraberliğini muhafazaya özen göstermelidir.
Müslüman Türk Milletinde var olan ve yüz yıllardır sürdürülen aşure geleneği birlik ve bütünlük için tutuşturulmuş bir ocaktır. Ehl-i Beyt sevgisi için yakılmış bir aşk ateşidir. Bu aşk, Allah ve Rasulü muhabbetinden ilham alır. Bu aşk ile yanan nice yaren sevgiye kucak açmıştır. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli gibi Anadolu evliyası bu aşkın erleridir. Onlar, kin, düşmanlık, buğz gibi birliğe zararlı unsurları yok ettiler. Bu aşk ile eriyip gönül lezzetinin yağı balı oldular.
Bu Allah dostlarının tutturduğu dostluk ve kardeşlik mayası bizim şiarımız olmalıdır. Anadolu insanı bu maya ile yoğrulmuş, aramıza fitnenin, ayrılık ve kinin girmesine asla müsaade etmeyecek kadar, Peygamber Efendimiz (SAV)’in de ifadesiyle bir binanın tuğlaları gibi olmuştur. Unutmayalım ki bizi biz yapan bu kardeşlik mayasıdır. Kerbela şehitleri bütün müslümanların kalbindedir.