MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI
İslam’dan evvel cahiliye Arapları döneminde haram ayları mefhumu vardı. Kabile savaşlarının yaygın olduğu, can ve mal güvenliğinin olmadığı o dönemde Araplar bu ayları mukaddes bilir ve savaşmazlardı. Ticaret ve diğer işler bu aylarda daha rahat yapılırdı. Hz. İbrahim gününden beri haram bilinen bu ayların hürmeti İslam’dan önce Araplar tarafından dahi bilinir ve buna uyulurdu. Hz Peygamber Efendimiz’in hadisinde de yerini bulan bu aylar barış zamanı sayılırdı. Bu aylar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Bu durum, saldırı gibi zorunlu haller dışında İslam’ın gelmesi ile birlikte son bulmuştur.
Muharrem ayının bu aylar içinde ayrı bir önemi vardır. Adından da anlaşılabileceği gibi, Muharrem, “Haram kılınmış”, ”Hürmet olunan” manalarına gelmektedir. Diğer taraftan Muharrem ayı İslam tarihi içinde bir takım hadiselerin meydana geldiği aydır. Her şeyden önce Hicri takvimin ilk ayıdır ve Muharrem’in biri hicri yılbaşı olarak kabul edilir. Bütün bunlardan dolayı, İslam dünyasında sosyal ve kültürel manada bir takım adetlerin gelişmesi ve tarih içinde İslam kültürünün önemli parçası haline gelmesi gibi önemi vardır. Her müslüman millet kendi kültürü içinde bu aya mahsus sosyal ve kültürel geleneklere sahip olmuştur.
Hz Ömer dönemine kadar Arapların bir takvim sistemi yoktu. Fil va’ası gibi belli olayları esas alarak zaman ve takvim takibi yaparlardı. Hz. Ömer döneminde Hz. Peygamber (SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicreti hicri takvim yılının başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Muharrem ayı da bu yılın ilk ayı olmuştur. Hicri yıl 12 ay ve 354 gündür. Dolayısıyla 04Kasım 2013 Pazartesi günü 1435. hicri yılın ilk günüdür; yani hicri yılbaşıdır.
Öte yandan Muharrem ayının onuncu günü aşûre günüdür. Bizim kültürümüzde önemli bir yer tutan aşure geleneğinin kaynağıdır. Arapça’da “On” manasına gelen “Aşere” kelimesinden adını alan aşûre, adını bu günden alır. Bilindiği gibi Medine’de Yahudiler de yaşardı. Hz Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiğinde Yahudiler, Hz Musa ve Yahudilerin Firavn’un zulmünden kurtuldukları gün olarak kabul ettikleri bu günde oruç tutarlardı. Peygamber Efendimiz bu günlerde oruç tutmuş ve oruçlu olmayı ashabından da istemiştir. Bu durumu İbn-i Abbas’tan dinleyelim: “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin Aşûre günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ben Musa’ya sizden daha lâyığım.” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhârî, Savm, 69). Başka bir hadis-i şerif de şöyledir: “Aşûre günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım.” (Tirmizi, Savm, 48; III, 126)
Müslümanlar Ramazan ayı orucu farz kılınıncaya kadar aşure orucu tutmaya devam ettiler. Bundan sonra Peygamber Efendimiz dileyenin aşure orucu tutabileceklerini beyan buyurdu. Hz Aişe Şöyle rivayet eder: “Resûlullah (s.a.s.), Aşûre günü oruç tutulmasını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca, dileyen Aşûre günü oruç tuttu, dileyen tutmadı.” (Buhârî, Savm, 69; II, 250) Aşûre orucunun fazileti hakkında Rasulullah Efendimiz şöyle buyurur:”Ramazan ayından sonra tutulan oruçların en hayırlısı, Allah’a izafetle (Allah’ın ayı denilerek) şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz ise, geceleyin kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyâm, 202; I, 821)
Aşure günü aşure tatlısı ya da aşûre aşı pişirme geleneği sadece Müslüman Türklere hastır. Osmanlı döneminden beri var olan bu gelenek günümüzde de canlı bir şekilde devam etmektedir. Dini bir gereklilik değildir. Peygamber Efendimiz’den de bir tavsiye yoktur. Milletimizin dini hassasiyetlerinden kaynaklanan bir gayretin ifadesidir. Milletimizin genellikle aşûre günü pişirdikleri aşûre tatlısı ya da aşûre aşı kültürümüz içinde önemli bir yer tutar. Bilindiği gibi aşûre onlarca hububat ve meyve çeşidinden pişirilir. Bu, Müslüman Türk milletinin cömertliğinin ifadesi olduğu gibi, paylaşma duygusunun da canlı örneğidir. Aynı zamanda birlik ve beraberliği simgeler. Günümüzde dahi hem aşûre gününün hem de önemli dini ve milli günün paylaşma sembolüdür.